YUSUF YAVUZ:İNSAN EVİNİN BAŞINA YIKILMASININ HÜZNÜNÜ BİLE YAŞAYAMADI….
Son 50 yıldır sağ-muhafazakar siyasilerin hitap ettikleri seçmenlere yönelik hitaplarında kullandıkları dilin ilginç bir bilinçaltına seslenme biçimi var. Kamu yatırımlarını hep bir geline takılan ziynete benzeterek topluma benimsetme çabası. Örneğin Demirel Fırat nehrini üzerine yapılacak barajlardan dolayı "yedi küpeli gelin" olarak betimliyordu.
Demirel'in yıllar önce oturduğu DSİ'nin koltuğunda 2000'lerde oturan Veysel Eroğlu ise Çoruh nehri üzerindeki barajları "beşibiryerde" olarak tarif etmişti.
Artvin Yusufeli'de onlarca köy ve ilçe merkezini sularına gömecek olan Yusufeli Barajı Çoruh'a takılan bir "gerdanlık" olarak pazarlanıyordu halka.
Bu anlayış, Menderes'ten Demirel'e, Erdoğan'dan Eroğlu'na, belediye başkanlarından mahalle muhtarlarına kadar yerel siyasete de sirayet eden bir bilinçaltı...
Bu gerçekten tez konusu olacak veriler barındıran bir siyaset dilidir...
***
İnsanın doğa üzerinde egemenlik kurma histerisi, insanın insan üzerinde egemenlik kurma saplantısından beslenir. Dilediğince akmak, dilediğince esmek, gönlünce kaynamak ve aklınca oluşmak...
Doğanın dili ve davranışı insana hep ilham verdi ama aynı ölçüde de ondan korktu, kıskandı ve gizliden gizliye bir gün onu alt etmeyi düşledi. Doğa-tanrıcı inançların yok edilmesiyle "devlet" ile bütünleşen ve devletin biçimlendirdiği inançlar, nehirleri, suları, ormanları, dağları ve uçsuz bucaksız ovaları hep "dişil" olarak gördü.
Toprak da kadın da erkeğin sürmesi gereken bir tarlaydı ve ona dilediği gibi tohumunu atabilirdi...
Bir zamanlar tapınılan 'Toprak ana', yerini üzerinde her türlü tahakkümün uygulanabileceği 'toprak kadın'a bıraktı...
Coğrafya artık dişil bir egemenlik alanıydı. Nehirlerin üzerine kurulan barajlara "beşi bir yerde", boğazın üzerine inşa edilen köprüye "gerdanlık", betondan kanallara dönüştürülen sulak alanlara da "pırlanta" demeyi uygun gördüler ve bu tanımlamalara bizzat o coğrafyanın beslediği milyonlardan tek bir çıt bile çıkmadı.
Bu yüzden daha çok kazanma hırsı yüzünden inşa edilen 'kalkınma' ideolojisiyle coğrafyası paramparça edilen toplumlar en başta beslendikleri toprağın enerjisini yitirdiler...
Yeryüzü insanın ilk eviydi ve milyonlarca yılda ürettiği asgari kültürün 2 bin yılda parçalanması, son 50 yılda un ufak edilmesi ve 20 yıldır da iyice sulandırılarak bulamaca dönüştürülmesini sessizce izleyen insan, evinin başına yıkılmasının hüznünü bile yaşayamadı…