YUSUF YAVUZ: BU HALKI APTAL YERİNE KOYMAYI BIRAKIN ARTIK

Dışişleri Bakanı iken Konya'da kendisine bir dosya sunan Yörük anasına "sizin erkekleriniz yok mu?" diyen Davutoğlu Antalya'daki Yörük festivalinde Yörük çocuğu olduğunu söyleyip bolca Yörük analarından, ninelerinden söz etti.

Antalya'daki festivalin açılışında konuşan Davutoğlu'nun dili ve seçtiği ifadeler önemliydi. Ancak siyasilerin söyledikleriyle yaptıkları arasındaki uçurumdan kendisi de kurtulamadı. "Soyum Türkmendir, unvanım Yörüktür" diyen Davutoğlu, Yörüklüğün bir unvan değil, bir üretim ve yaşam biçimi olduğunu bilmemesi düşünülemez elbette. Ancak bugün hamasetle bir kitleden oy almak için böyle ucuz numaralar yapma gereği duyuyor olmasına şaşırmıyoruz. 

Bu konuşmanın ardından bugün de Yörük-Türkmen temalı ve bolca hamaset vurgusu içeren Davutoğlu'nun bir propaganda videosu da dolaşıma sokuldu. Davutoğlu, Antalya konuşmasında da bölümler içeren bu videoda yine Yörük-Türkmen kimliği üzerinden esip gürlüyor. Oysa aynı saatlerde Anadolu'nun kimi bölgelerinde gerçek Yörükler ot bulmak için, su bulmak için, yol bulmak için, yayla bulmak için çırpınıp duruyorlardı...

Bugün meydanlarda, şenliklerde, toylarda "Yörükçülük" oynayan siyasilerden biri haline gelen Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı döneminde Konya'nın Çumra ilçesine yaptığı bir ziyarette kendisine Sarıkeçili Yörüklerinin sorunlarına ilişkin bir UNESCO dosyası sunan dernek başkanı Pervin Savran'a, "sizin erkekleriniz yok mu, onlar nerede?" demişti.

Bu kadını aşağılayıcı tavır karşısında çok üzüldüğünü ve rahatsızlık duyduğunu söyleyen Pervin Savran ise "Benzeri ifadeleri Orman Bölge Müdürlüğü yöneticilerinden de duydum. Bir kadın olarak sorunlarımızın çözümü için uğraşıyor olmamdan rahatsızlık duyulması anlaşılır gibi değil. Bizim kültürümüzde kadın erkek ayrımı yoktur" demişti.

Bütün bunları şunun için anımsatmak istedim: Yıllardır üretim alanlarından edilen, kentlerde ucuz ve niteliksiz işgücü haline getirilen ve yalnızca oy deposu olarak görülen bir kitle üzerinden Yörükçülük yapmak, toplumda yaşanan sorunlar ve bunların çözümsüzlüğü yüzünden yükselen tepkileri hamasetle okşamak yerine bu sorunların çözümü için çalışmak gerekiyor. Siyasilerin görevi budur.

Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı Danışmanlığı yapmış bir siyasetçinin yapması gereken şey, Antalya'da konuşma yaptığı o meydanın hemen kuzeyindeki dağlara bakmaktır. O dağlara baktığında, bin yıldır o yaylaları, dağları yurt tutan Yörüklerin obalarını kurduğu yerlerin nasıl da mermer ve taş ocaklarıyla yok edildiğini, dağların peynir kalıpları gibi kesilerek Çin'e, Dubai'ye satıldığını, yıllardır Yörük keçilerinin sokulmadığı ormanların gök ekinler gibi biçilerek bir avuç şirketin kasasına akıtıldığını, derelerin, nehirlerin nasıl kelepçelendiğini, bir zamanlar Yörüklerin Kırkgeçit diye andığı kıvrımlı Aksu nehrinin nasıl susuz kaldığını görmektir.

Üretim alanlarını, dağlarını, yaylalarını, sularını, ormanlarını koruyamayan bir ülkenin, bütün bu değerlerle birlikte var olan halkını koruması beklenemez. Yaşam alanları ellerinden alınan milyonları Roma'nın Hipodromlara, Stadyumlara doldurup at yarışlarıyla, gladyatör dövüşleriyle uyuşturup avuttuğu kitlelere dönüştürmek yerine bu halkın yaşam alanları içinde el avuç açmadan, özgürce var olmasının yollarını sağlamaktır esas olan.

Ekini biçen, bağı bozan, koçunu katan, sürüsünü güden, peynirini, yoğurdunu mayalayan halk her yerde eğlenmesini bilir. Türkü söyler gibi ekin biçen, halay çeker gibi çift süren, boncuk dizer gibi evler yapan bu halkı bu kadar aptal yerine koymayı bırakın artık...