Yusuf yavuz: ANADOLU DÜNYANIN DOKUMA ÜSSÜYDÜ...

Anadolu coğrafyası dokuma kültürü üzerinden üretilen benzersiz bir üretim örgütlenmesine sahipti. Ağrı Dağı'nın eteklerindeki geniş otlaklarda, Van'da, Mardin'de, Urfa'da koyunlarını güden bir Kürt'ün yünlerini Diyarbakırlı bir Türkmen eğirip ip yapıyordu. O ipler, Kozanlı, Antepli ya da Maraşlı bir Ermeni ustanın yaptığı tezgahta, Niğdeli ya da Karapınarlı, Ispartalı, Antalyalı, Uşaklı bir Yörük tarafından halıya, kilime dönüşüyordu. Dokunan halı ya da kilimler İzmirli bir Yahudi tüccarın eliyle Londra'ya, Marsilya'ya ya da Paris'e satılıyordu...

Anadolu dağlarının çevreleri birer üretim havzasıydı. Erciyes, Hasan Dağı, Nemrut, Süphan, Dedegöl, Bozburun, Akdağ, Kaçkarlar, Aladağlar ve güneyi bir uçtan bir uca kuşatan ulu Toroslar...

Ağrı Dağı'na düşen karların beslediği koyunların ışıklı yünlerinde başlayan bir üretim örgütlenmesi, dili, ırkı ve inancı ne olursa olsun koca bir coğrafyanın güzel insanlarının ellerinden ve gönüllerinden süzüle süzüle halı ya da kilim olarak nihai ürüne dönüşüyordu...

Bu büyük halıyı son 40 yılda usul usul ayaklarımızın altından çekip aldılar. Çoban sopalarının dolaştığı dağlarda silahların gölgesi dolaşmaya başladı. Koyunları, keçilerin yayıldığı otlaklarda jeeplerin, iş makinelerinin tekerlekleri, dozerlerin paletleri dolaşmaya başladı.

O ışıklı dereler çamura bulandı...

Ketenden ipeğe, yünden tiftiğe, pamuktan kıla Anadolu, dünyanın dokuma üssüydü...

İşte kaybettiğimiz en büyük düşlerden biri budur...