KAAN ARSLANOĞLU: Yüzyılın Tıp Skandalı Covid Salgını Vesilesiyle Bir Kez Daha: Tıp Bu Değil

KAAN ARSLANOĞLU: Yüzyılın Tıp Skandalı Covid Salgını Vesilesiyle Bir Kez Daha: Tıp Bu Değil

Yüzyılın Tıp Skandalı Covid Salgını Vesilesiyle Bir Kez Daha: Tıp Bu Değil

Neden tıp bu değil? 2013 yılında “Tıp Bu Değil” adıyla bir kitap çıkarmıştık. 13 doktor yazarla... Eşimin editörlüğü ve benim önayak olmamla. Konu ilgi çekip tartışma büyüyünce Tıp Bu Değil - 2 ve sonra “Tıp Budur”u yayınladık. Katkıda bulunan yazarlar elliye yaklaşmıştı. O dönem ülke çapında medyatik olmuş ve gündem yaratmıştık. Pek çok tv kanalından program teklifleri gelmişti. Bazılarına gitmiş bazılarına gitmemiştik. Her teklifi değerlendiren ekip arkadaşlarımızdan bazıları medya starı haline geldiler… Sanırım projenin en büyük yararı onlara dokundu.

İşte bu dönemin başlarında zamanın Sağlık Bakanı Recep Akdağ da kitabı okumuş, bizzat arayarak bizi görüşmeye davet etmişti. İkimiz gittik…Kızılcahamam'da bir otelde sayın bakanla buluştuk ve uzun süreli sayılabilecek bir görüşme gerçekleştirdik. Tıp ve sağlık alanında bizim görüşlerimiz neler.. onlar ne düşünüyor... enine boyuna tartıştık. Ne konuştuysak ayrıntılı kaleme aldık ve birkaç gün sonra da bu dökümü yayınladık. Bir özel nokta dışında her şeyi… O özel noktayı da belirteceğim az sonra. Görüştük ama…Hay görüşmez olaydık.. hay bunu haber  yapmayaydık. O zamanlar içinde bulunduğum ve yayın organına sürekli yazı yazdığım hareketle, çok geçmedi…papaz oldum. Daha doğrusu içindeki birkaç haset doktor fiştekledi, şefler de baktılar biz ciddiyiz, geri adım atmıyoruz. Türk Tabipler Birliği’nde cisimleşen tıp ve sağlık anlayışına karşı çok sertiz... Ana akımı, bu alanlardaki sözde solculuğu, TTB’yi falan gözden çıkaramadılar. Tıp karteli için bizi sattılar.

Sağlık alanında çalışan ve bu konularda tezleri olan birileri sağlık bakanından görüşme teklifi gelmişse onunla neden görüşmesin. Kendileri TTB adına, uzmanlık dernekleri adına ikide bir görüşürler. Biz niye bir kere bile görüşmeyelim. Üstelik bu görüşmelerde kişisel özel taleplerde bulunurlar ve bunların bazılarını elde ederler. Biz ise o görüşmede bakanın çok önemli bir görev teklifini kabul etmedik. Daha doğrusu eşim İlknur Arslanoğlu kişisel programına uymadığı, aklında başka bir proje olduğu için edemedi. (*) Ülke çapında diyabet  yönetiminin koordinasyonu önerilmişti… Buna bağlı şeyler,  beslenme vesaire konular. İlkesel olarak kabul edip etmeyeceği ayrı konuydu. Daha oraya gelememiştik.

Peki asıl mesele neydi? Sağlık Bakanı ile ayrı noktalarımız nelerdi? Egemen tıp ve sağlık anlayışıyla, bu anlayışı oluşturan sektör ve akademiyle ayrı noktalarımız nelerdir? TTB ile ayrı noktalarımız ne? Bu alanda sözde solla farkımız ne?

Türkiye'de gerek kapitalizmin hızlı gelişmesi, ülkenin dönemsel olarak büyümesi ve zenginleşmesi, gerekse AKP hükumetinin kendine özgü dinamizmiyle sağlık sektörü çok büyüdü ve gelişti. Türkiye sağlık hizmetinde avrupa ortalamasının üstüne çıktı. Sağlık turizmi merkezi oldu. Ayrıca sağlık hizmetlerinden alt tabaka ve orta tabakaların çok daha fazla yararlanması sağlandı. Sağlıkta sosyal politikalar o güne dek görülmemiş ölçüde pratiğe geçti. Bunları dediğimiz zaman tabii ki iktidar tarafının hoşuna gidiyor, muhalefet ise tüm bu hizmetlerden bilfiil yararlandığı halde… Her bakımdan… Hizmet alma anlamında, para kazanma anlamında… Bunların rakamsal ya da maddi göstergelerini gözlerine bile soksanız kabul etmiyorlar. Aksine, bunu söylediğinizde size saldırıyorlar. Biz sağlıkta, sosyal yardımda mükemmelliğe erişildigini söylemiyoruz. Durum yine kötü. Görece olarak Avrupa, Batı bu alanda geriliyor… biz ilerliyoruz. Dediğimiz bu.

Amaaaaa.. Bakın bu “ama” çok önemli. Asıl noktaya geliyoruz. Biz “tıp bu değil” derken, çok daha temel bir çarpıklığa dikkat çekiyoruz. Tezimizin ana fikri şu ana kadar dediklerimiz değil. İktidarla muhalefetin ortak olduğu nokta… İşin temeli. İkisinin birlikte iktidar olduğu olayın asıl gerçekliği… Neden tıp bu değil? Neden? Şundan:

Eskiye göre çok daha iyi tedavi oluyoruz da... Eskiye göre neden daha çok hastalanıyoruz? Tedavi olanaklarının giderek arttığı kesin, ama hastalıkların arttığı da kesin. Giderek tıbba, ilaçlara, operasyonlara daha bağımlı... daha sağlıksız kuşaklar ortaya çıkıyor… Yaşam süresi istatistik olarak artıyor ama hem bedensel hem de akılsal olarak çok daha hastayız. Neden? Çünkü koruyucu hekimlik ve temel tıp önlemleri unutulmuştur. Koruyucu, destekleyici tıbbın ne olduğunu bir önceki konuşmamda özetlemiştim. Burada tekrarlamayacağım. Dünya kapitalizminin, kapitalist tıbbının ana sloganı, temel anlayışı şudur: Herkes alabildiğine hastalansın… Hiçbir önlem almayalım. Hatta önlemleri küçük düşürelim. Hastalansınlar. Biz onları tedavi edelim. Kurtarabildiğimizi kurtarırız, çoğunu uzun yıllar çektiririz. Ölen ölür… En yüksek kazancı elde ederiz... Tıp ve insan sağlığı kâr hesaplarına bütünüyle endekslendi. Bu düzende tüm dünya sağcıları, liberalleri, solcuları ortak. Bu düzeni eleştirenleri küçük düşürüyor, manyak ilan ediyorlar. Tıbbın en temel, en bilimsel yaklaşımları, işin abc’si aşağılanıyor. Bütüncül ve fonksiyonel tıp ki tıp biliminin temelidir... küçümseniyor. Uzmanlaşma, tek bir hastalığa odaklanma sapıklık derecesinde arttı. Hekimlik bir yeri düzeltirken öte tarafı bozma pratiğine dönüştü. Çünkü para burada. Aşırı tetkik, aşırı teşhis, aşırı tedavi uluslararası medikal kartelce örgütleniyor. Korkunç büyük bir sektör. Tıp tepmesinden ölümler istatistikleri patlatıyor. İnsan sağlığı üstünden bu yağmada çıkarı olan herkes ortak...

Türk Tabipler Birliğinin de bu tezgaha en ufak eleştirisi yok. Aksine, eleştirisi olanları terörize ediyorlar. Uzmanlık dernekleri aracılığı ile bu tezgahtan, medikal kartelden komisyon alıyorlar. Bilimsel kongrelerin finansmanı on yıllardır skandal. TTB ile iş tutan bütün sözde muhalif partiler bu tezgahın ortağı. Daha kötüsü: On binlerce insanın, kadın, çoluk çocuk, emekçinin kanına giren PKK ile iş tutan bu örgüt hekimliği, tıbbı temsil etmeyi zerre kadar hak etmiyor. Keza onunla iş tutan hiçbir siyasi hareket sağlıktan bahsetmemeli...

Böyle şeyler söylemek, bunun mücadelesini vermek... her şeyde dikine gitmek.. salaklık değil mi? Sık sık bunu sorgularım.. evet.. bir tür salaklık... insanlar bir konuda başarısızsa esas olarak bu kendi kabahatlarıdır. Önce kendilerini, nerede hata yaptığını sorgulamalıdır. Diyelim sağlık sorunları yaşıyor… Bu esas olarak kendi kabahatidir. Önce kendisi neyi, nasıl yapması gerektiğini sorgulamalı, neyi yanlış yaptığını, neyi düzeltmesi gerektiğini düşünmeli.. sonra dış koşullara bakmalı, başka şeyleri suçlamalı... Başarı denen şeyin esas anlayışı bu. Bu dediklerimi bir kişisel gelişim kitabında soyut ve genel olarak ifade edildiğinde “aman ne kadar doğru” diye alkışlarsınız. Bir siyasi, düşünsel ya da sağlıkla ilgili makalede görseniz.. yazarını hemen haklarsınız... çünkü insanlar kendilerini suçlamaktansa… Başkalarına, başka şeylere kabahat atarak rahatlarlar. O tür kendini pohpohlayıcı, başkalarını suçlayıcı şarlatan kanaat önderlerini el üstünde tutarlar… Sahi tüm bunları bildiğimiz halde neden her şeyde dikine gider benim gibi insanlar?

Bakın, doktorların bile çok büyük çoğunluğu koruyucu hekimliğin en temel kurallarından habersiz. Bilse de, değil hastasına, kendine uygulamıyor. Kendi sağlığını düşünmüyor ki daha... Onca emek verip o kitaplarda anlatılan birtakım önlemleri hastalarına öğretmeye kalksalar... Yüz kişide beş kişi anlıyor, ancak bir kişi uyguluyor. O zaman… Bir deniyor, iki deniyor, sonunda boşveriyor. Ondan sonra gelsin aşırı tetkik, aşırı teşhis… Ver ilacı, bas ameliyatı... Sistem bunu teşvik ediyor, akademi çoğunluğu böyle diyor. Para burada var. İnsan doğası bunu buyuruyor. Kimsenin kendi sağlığı için en ufak irade göstermediği ortamda bunca karşı çırpınma niye? Tıp bu değil ama… düzen ve insan…“tıp bu.. çekil kenara” diyor... Bizim inadımız niye?

Zamane çakma solcunun, kıytırıktan sosyalistin bile düzenle, düzen işleyişi ile günlük gerçek yaşamda sorunu yok. Çünkü bir “üst” politika… hayatla ilişkisi olmayan ama sanki… sanki bizim şu dediklerimizden çok daha gerçekmiş gibi görünen bir üst politika yürütüyorlar. Neymiş: Sosyalistmişler..solcuymuşlar… Bir de AKP’ye çok karşı imişler… Oldu bitti… Bütün “üst” politika bundan ibaret. Üyelerine, yandaşlarına bakıyorsunuz… Beyaz yakalılar, bankacılar, doktorlar, sanatçılar, reklamcılar, medyacılar… Onlardan tekini bile kaybetmemek için, arada bir miktar yeni öğrenci falan, üye bulmak için… Ne tıptaki tezgaha karşı en ufak şey söylerler, ne sanattaki çirkef için. Ne reklamlara karşı.. Ne futboldaki düzene.. Ne PKK’nın katledip durduğu işçiler gündemlerinde… Aman taraftar kaybetmesinler. Çünkü Tanrı dağlarından da yüksek hayali siyasette kusursuzlar. Peki evet… Biz niye debelenip dururuz? Belki şunlar için:

Bir: O bahsettiğimiz yüzde birin artık ne kadarına ulaşabilirsek.. ne kadarına en ufak faydamız olacaksa onları kurtarmak.. olabildiğince tek tek insanlara fayda sunmak.. Bunda az buçuk fayda sağladığımıza inanıyorum…İki: çarpık ve çıkarcı bilgiye karşı inadına çıkarsız bilimi savunmak. Ne demekse… Kimin umurunda.. İnsanlık çok aptal arkadaşlar. Bunu tıp ve sağlık alanında daha yakıcı görüyoruz. Bu covid salgınında yüzyılın tıp skandalı yaşanıyor. Hep birlikte yaşıyoruz… İki nedenle.. Önce bu tıp pek çok hastalıkta olduğu gibi en iddialı olduğu alanda, tedavi alanında bizi tedavisizliğe mahkum etti. Milattan önce yılların ilkeleriyle mücadele ediyoruz virüsle. Bir de konuyla ilgili pek az şey bilen tıp, tüm insanlığı bir bilinmezlik kaosuna itti. Virüsün insandaki seyahatiyle ilgili hemen hemen hiçbir şey bilmiyoruz. Kim virüsü aldı, kim ne zaman aldı, insanlığın kaçta kaçı bağışık… Tahminden öte bir şey bilmiyoruz. Üstelik bunu bilmediğimizi bile bilmiyoruz…Rezalet.. Bu bilimsizliğe karşı yine bilim içinde mücadeleyi sürdüreceğiz, ama neye yarar? Sanırım bu bir hayal, sadece inatlaşma…  Üç: olay aslında bir sistem sorunudur. Kendi sağlıklarını kendilerine teslim etmeyeceksin insanlara… Sosyalist, o da olmazsa kamucu bir sistem kurulursa… Ancak tıp-sağlık işleri o zaman biraz düzelir… İşte bunun için belki bir ön bilinç geliştirebilir miyiz... Bu maddede de bir umudum yok, ama bizde alışkanlık olmuş bir kere… Bir şeyleri sürdürüyoruz…

Veeedört: o da olmadı… mevcut iktidarlara.. sağlığın doğru felsefesiyle bir baskı oluşturabilir miyiz? Bunda kısmi kazanımlar sağlayabilir miyiz? Bu doğrultuda da bir ölçüde faydamız var, diye düşünüyorum. Yani, örneğin: Bu iktidar sağlıktaki tüm özelleştirmeciliğine, ticari tıp anlayışına karşın… Bazı kamucu ve sosyal adaletçi yaklaşımları sürdürüyor... Bu covid salgınında bu yaklaşımın bir hayli yararını gördü bu halk. Sadist değiliz. Muhalif olmamız, sıradan  insanların birtakım sağlık hizmetlerinden yararlanmasından esef duymamızı gerektirmiyor...

Ama insanlık olarak sağlıkta sürekli sınıfta kalıyoruz… kalın sağlıcakla...

Kaan Arslanoğlu

(*) Not 1 – Eşim İlknur Arslanoğlu’nun Sağlık Bakanı ülke çapında diyabet yönetimi vs. koordinasyon görevi teklif ettiğinde bunu reddetmesine neden olan kafasındaki proje ise şuydu: Düzce Üniversitesi Çocuk-Ergen diyabet merkezini geliştirmek, yine kurduğu diyabetli çocuklar derneği ile birlikte tıbbi ve sosyal anlamda ülke çapında bir referans merkezi haline getirmek. Başta Batı-Karadeniz illeri olmak üzere birçok ilin bu alandaki ihtiyacına cevap vermek. İlerleyen yıllarda bu hedefini büyük oranda gerçekleştirdi. Öyle ki 2019 yılının Dünyada en iyi gelişen çocuk diyabet merkezi uluslararası ödülü DÜ Çocuk Diyabet merkezine verildi. (SWEET 2019)

Not 2 – Doktorların bulunduğu bir sosyal medya grubunda “Covid salgınında tıp skandalı nedir ki? Bu iddia havada kalmış..” gibi birkaç itiraz gelmiş. 16 dakikalık konuşmada (bu metin önce you-tube kanalında konuşma olarak yayımlandı, bu iki not eksiği ile : https://www.youtube.com/watch?v=ClIJM5TpW7s&t=16s) ancak bu kadar anlatılabilir bu kadar şey diye düşünüyorum… İnsanın uzaya gittiği, dünyanın öteki ucundaki insanlarla görüntülü konuşabildiğimiz, nükleer bombaların ekmek gibi üretildiği, 1 metre sapmayan füzelerin yapılabildiği bir bilim ve teknoloji çağında insanlık bir virüsle, kanserle ve başka bir sürü hastalıkla baş edemiyorsa.. Tıp bu kadar burnu havalarda dolaşırken… Bu bir tıp skandalı değildir de nedir?