ARSLAN KILIÇ YAZDI:BİR “BOZGUNCU”NUN DÜŞÜNCELERİ-1

        “Muhterem Cumhurreisimiz” 9 Mayıs Pazartesi akşamı “kabine” toplantısından sonra milletimize yeni ve “muhteşem” bir proje açıkladı.

      “Muhterem Cumhurreisimiz”in açıklamasına göre proje ile, bir yandan, ev sahibi olmayan yurttaşlarımızın düşük faizli kredi yoluyla ev sahibi olmalarının sağlanması; diğer yandan da, özellikle büyük kentlerdeki konut kira ve fiyatlarının aşırı pahalanmasının önüne geçilmesi amaçlanıyormuş.

      Proje kapsamında, en düşük fiyatlısı 1 milyon Liraya; biraz daha büyük ve merkezlere yakın olanları 2 milyona satılan “sıfır” (yeni yapılmış) konutları alacaklara, ayda %0,99’luk faizle 2 milyon TL’ye kadar kredi verilecekmiş.

     Gerçi dün “Muhterem Cumhurreisimiz” projeyi açıklar açıklamaz, daha önce ilan edilmiş ve o saate kadar değiştirilmemiş fiyatlar bir anda “uçmuş”. Satılık ev ilanları, market etiketleri gibi bir anda %30-40 zamlı ilanlarla değiştirilmiş. Yani proje ile konut fiyatlarının aşağı çekilmesi amaçlanırken, sonuç tam tersi olmuş; proje daha açıklanır açıklanmaz fiyatlar %30-40 oranında yukarı fırlamış.

      Ne denebilir ki? “Serbest piyasa”, hem “yerli ve milli” hem de “nas’lara (Kur’an hükümlerine) bağlı” olan hükümetimiz için bütün projelerin üstünde bir kutsallığa sahip olduğuna göre, piyasanın projeyi daha açıklanır açıklanmaz ters köşeye yatırması karşısında yapılacak bir şey yok.

      Ayrıca “endişeye de mahal yok”. “Milli, yerli ve nas’lara bağlı” hükümetimizin, tıpkı diğer serbest piyasa fırsatçılıklarını kısa sürede normalleştirdiği gibi bu fırsatçılığı da kısa sürede normalleştireceğine güvenebiliriz. Hatırlayalım, “Muhterem Cumhurreisimiz” ve ondan biraz daha az “muhterem” Bakanlarımız, TÜİK rakamlarına göre bile çok yüksek çıkan her enflasyon oranı açıklamasından sonra, önce bir-iki gün “üç beş fırsatçıya göz açtırmayacağız” diye gürlüyorlar. Gürlemelerinin hemen ardından marketlere “göz boyama timleri” pardon “fiyat kontrol timleri” gönderiyorlar. Fakat her seferinde hepimiz görüp yaşıyoruz, fiyatların saat be saat artması ne “Muhterem Cumhurreisimiz”in ve Bakanlarımızın gürlemelerini dinliyor, ne de “fiyat kontrol timleri”nin kotrollerini takıyor. Aradan birkaç gün geçince de millet yeni duruma alıştırılıyor; yani anormal durum “normalleşiyor”.

      Aşağıdaki haber kupürü, konut piyasasındaki “ucuzluk projesini selamlama” fiyat artışlarını “normalleştirme” işlemini,  “stand up (ayaküstü espri üreten)” sanatçılarımızı kıskandıran Maliye Bakanımızın anında uygulamaya başladığını gösteriyor.

      Bu aziz milleti bu tür serbest piyasa oyunlarına alıştırmanın, “milli” ve “nas’lara bağlı” hükümetimiz için çocuk oyuncağı olduğunu görüyoruz. Hele de arkasında ak ve aklaştırılmış muazzam bir medya gücü ve sosyal medyada kullanılan profesyonel trol-troliçe ordusu olduktan sonra…

      Şimdi gelelim açıklanan “muhteşem proje” ile hangi evsizlerin ev sahibi yapılacağına… 

 

EN DÜŞÜK FİYATLI YENİ EV ALACAK OLANIN

EN DÜŞÜK AYLIK ÖDEMESİ: 17 000 TL

      Açıklanan asgari ve azami kredi miktarları ile faiz oranları üzerinden yapılan hesaplar belli oldu. Bu hesaplara göre, en düşük fiyatlı yeni dairelerin 1 milyon TL olacağı varsayımından hareketle, 1 milyon TL’lik bir kredinin aylık geri ödemesi 9 900 TL tutuyor

      Uzmanlar, “muhteşem proje” kapsamındaki en düşük fiyatlı ve en düşük kredi geri ödemeli yeni evin, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerde değil; orta büyüklükte bir Anadolu kentinde bile, ayda EN AZ 350 TL apartman aidatı olacağını söylüyorlar.

      Ak yollardan krediye kavuşup yeni evini alacak evsiz bir yurttaşın, yine orta büyüklükte bir Anadolu kentinde otursa bile, yeni evinde yıllık ortalamaya vurulduğunda ayda EN AZ 750 TL ısınma ve elektrik parası ödeyeceği hesaplanıyor.

     Bu yurttaşımızın 1 çocuklu olacağı ve yine orta büyüklükte bir Anadolu kentinde oturduğu var sayıldığında bile, ayda EN AZ 4 250 TL (asgari ücret tutarında) aylık mutfak+temizlik+ su+ telefon+ulaşım+sair giderinin olacağı öngörülüyor. Bu da şu andaki fiyatlarla…

      Sonuçta bu 4 kalem zorunlu ödeme toplandığında, yeni evini alıp taşınacak bir yurttaşın ayda EN AZ, (9 900 ev taksiti+350 aidat+750 ısınma ve elektrik gideri+4 250 ev gideri)= 15 250 TL ödeme yapacak bir gelire sahip olması gerekiyor. Uzmanlar bu meblağın, son üç kalemdeki tutarlarda yaşanacak kontrol edilemez artışlarla birkaç ay içinde, hele de kış aylarında, kesinlikle 16 500-17 000’i bulacağını belirtiyorlar.

 

AYDA 17 000 TL’Yİ KİM ÖDEYEBİLİR?

      Türkiye’de bugün bu düzeyde aylık gelire sahip memur, ücretli çalışan ve emekli yok. Çiftçi ve köylü de yok.

      Demek ki “Muhterem Cumhurreisimiz”in “muhteşem projesi”, daha baştan, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının % 65’ini dışta bırakıyor.

      Yani “milli ve yerli hükümetimiz”in bu projesine, milletin evine süt, yoğurt, peynir, yumurta, domates, patates, soğan almakta zorlanan kesiminin daha baştan alınmadığı anlaşılıyor.

      Peki proje, 25’lik esnaf, zanaatkâr, küçük ve orta boy işyeri sahibini kapsıyor mu? Bakalım…

     Uzmanlar, esnaf, zanaatkâr, küçük ve orta boy işyeri sahibi olup da “muhteşem proje”den ev almaya kalkacak yurttaşların aylık gelirinin de, yukarıdaki miktara en az 10 bin TL zorunlu işyeri giderleri eklenmesiyle, ayda EN AZ 27 000 Lira düzeyinde olması gerektiğini hesaplıyorlar.

      Bu kesim içinde ayda en az 27 000 net kazanca sahip olanların oranının ise ancak %5 olabileceği belirtiliyor. Ki, onların da tamamının aslında 1-2 ev sahibi olduğu; bu nedenle, projeden yararlanacaklar arasında olmadıklarının altı çiziliyor. Sonuç olarak, ayda 27 000’lik net kazancı olmayan çoğunluk taksit ödeyemeyeceği için; ödeme gücü olan azınlık da baştan kapsam dışı bırakıldığı için; esnaf, zanaatkâr, küçük ve orta boy işyeri sahibi  %25’in de “muhteşem proje” kapsamı dışında kalacağı anlaşılıyor.

 

“KAYMAK TABAKAMIZ” ve ONUN ÖZEL ZÜMRESİ

“AK KAYMAK TABAKAMIZ”

      Nüfusumuzun geriye kalan %10’unu ise, zaten ev derdi olmayan; hatta lüks türünden ev fazlalığı olan çok yüksek gelir grubu; yani milletimizin “kaymak tabakası” oluşturuyor.

     Bu “kaymak tabaka”nın içinde AKP özel ve imtiyazlı zenginlerinden, tarikat-cemaat baronlarından ve mafya babalarından oluşan “çok daha kaymak” bir zümre de var. Bu zümreye, en yüksek devlet memuru bareminden olmak üzere, ayda 2’yle de yetinmeyip 3, 4 hatta 5 maaş alan çok özel AKP yüksek bürokrasisini de dâhil etmek gerekiyor.

      İster “ak kaymak tabaka”ya mensup olsun, isterse “mavi kaymak tabaka”ya mensup olsun, “kaymak tabakamız”ın, lüks evleri, hanları hamamları olduğu için bu proje kapsamında olmamaları gerekiyor. Çünkü projenin, “evsizleri ev sahibi yapma projesi” olduğu açıklanmıştı.

      Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan görünüşte şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:

      -Milletin %65’lik emekçi ve dar gelirli çoğunluğu, aylık gelirleri yetmediği için projeye dâhil olamıyorlar.

     -Yukarıda açıkladık, proje, %25’lik esnaf, zanaatkâr, küçük ve orta işletme sahiplerinden oluşan kesimi de kapsamıyor.

      -%10’luk “kaymak tabakamız”ı ise, kâğıt üstünde, yani hukuken kapsamıyor gözüküyor.

        Tablo böyle olunca akla ister istemez, “O halde muhteşem projeden kim yararlanacak?”, “Muhteşem proje kimin için yapıldı?” soruları geliyor. Öyle ya ortada, kamu kaynaklarınca karşılanacak 30 milyar TL düzeyinde bir teşvik akçesi var ve bu paradan kimsenin nemalanmayacağı pardon yararlanmayacağı düşünülemez bile.

      Hele de iktidarda, kamu kaynaklarının yağmasından özel zenginler yaratmada Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en becerikli ve en gözü kara yönetimi ve ortada bizzat “milli ve yerli hükümetimiz” tarafından dağıtılacak 30 milyarlık bir kaynak varken…

 

GAYRİMENKUL YATIRIMCISI AK SERMAYEMİZ

     Yapılan bütün hesaplar ve en önemlisi yaşanan 20 yıllık tecrübe, “muhteşem proje”den ev alacak olanların esas olarak ya da öncelikle, “kaymak tabakamız”ın rantçı kesiminin; daha açık bir ifadeyle gayrimenkul rantçısı kesiminin olacağını gösteriyor.

      Bu noktada, “Ama bu kesim zaten gayrimenkul ve ev stokçusu, proje ise ilk kez ev sahibi olacakları kapsıyor” diye haklı bir itirazda bulunulabilir. Fakat gayrimenkul piyasasının kurdu olanlar, “Ohooo, malûm kesim için bu engeli aşmak çocuk oyuncağıdır. Ucuz kredili konutlara, henüz üzerinde ev kaydı olmayan oğullar, kızlar, damatlar, gelinler, torunlar, kardeşler, kuzenler vb üzerinden erişmek en kolay yollardan biridir” diyorlar.

      Aslında piyasa iktisadının matematiği de bunu gösteriyor. Çünkü durum ve denklem çok açık: Bir-Açıklanan proje kapsamında aylık EN AZ 17 000 ile 27 000 TL arasında değişen gelire sahip olmak gerekiyor. İki-Bu ödeme gücü ise sadece “kaymak tabakamız”da var. Üç-Çoğu yandaş müteahhitlerimizin elindeki, pahalılık nedeniyle satılmayan konutların da iyi fiyatlara satılması gerekiyor.

      Bu iki gereklik ve bir olanak bir araya geldiğinde ise, bu projeden esas olarak “kaymak tabakamız”ın gayrimenkul rantçısı kesiminin; tercihan da ak zenginlerimizin yararlanacağı “Allahın emri” oluyor.

     Kaldı ki, ”kaymak tabakamız”ın kıymetli mensuplarının, özellikle de özel-ak zenginlerimizin, işbilir iş adamları olarak, önlerine çıkan bir fırsatı değerlendirmeleri, “kutsal” serbest piyasanın altın kuralıdır. Yapılan iş “kutsal” serbest piyasanın kurallarına uygun olunca da, proje ile önlerine çıkmış fırsatı değerlendirmek onlara analarının ak sütü gibi helaldir.

 

AK ZENGİNLERİMİZİN SERMAYE KARAKTERİ: ÜRETİCİ KAPİTALİST DEĞİL, RANT ZENGİNİ PARA SAHİBİ

      Bu işbilir ve piyasa kurdu özel-ak zenginlerimizin projenin resmiyetteki koşulu olan “ilk ev sahibi olma” koşulunu arkadan dolanmada hangi yaratıcılıkları göstereceklerinin bir örneğine yukarıda değinildi.

       Sonuçta, esas olarak özel-ak zenginlerimizin, devlet (Hazine) destekli ucuz krediyle “gayrimenkul yatırımı yaparak” yeni evler alıp hemen evsizlere kiraya verecekleri bir projeyle karşı karşıyayız.

     Yani “muhteşem proje”nin neresinden baksak, zaten çoğu gayrimenkul zengini olan “kaymak tabakamız” zenginlerini daha da zenginleştirecek bir proje olduğu anlaşılıyor.

     Ama onlar üzerinden aktarılan devlet destekli ucuz kredi ile aynı zamanda, çoğu yandaş olup elinde konut stoku bulunan özel müteahhitlerimize de, projenin açıklanmasından sonra fiyatlarını bir kat daha artırdıkları evlerini “iyi fiyata” elden çıkarma imkânı sunulmaktadır. Projede, ondan ev satışı yoluyla yararlanacak bu ikinci kesim için ayrıca 20 milyar TL’lik bir teşvik paketi de var.

    Kısacası, “Muhterem Cumhurreisimiz” tarafından açıklanan proje, ev alacak olanın “kaymak tabaka” zenginlerimiz, ev satacak olanın da yandaş müteahhitlerimiz olacağı; bu anlamda “alanın da verenin de memnun” olacağı, gerçekten “pek muhteşem bir proje”…

 

     Tabii bu arada, sübvansiyonlu-teşvikli satışlarla sermayelerini daha da büyüten yandaş müteahhitlerimiz belki de yeni yatırımlara girişerek durgun piyasayı biraz canlandırabilirler. Bu canlanmadan elbette, inşaat malzemesi üreticileri ile iki-üç yıldır işsiz kalmış inşaat işçisi emekçilerin payına da bir şeyler düşer.

      Ama sonuçta ortada olan, alanla satanın esas olarak üretimden kazananların olmayacağı; arsa-emlak rantından zenginleşen sermayeyi daha da zenginleştireceği anlaşılan bir proje… Tam da AKP’nin sınıfsal/zümresel karakterine uygun bir proje…

 

PROJEDEN EVSİZLERİN PAYINA DÜŞEN: “ŞÜKÜR”,

“SABIR”, CENNETTE EV HAYALİ KURMA

       Haa şunu da unutmayalım, özellikle ak özel zenginlerimizin nemalanacağı bu projenin, “evsizleri ev sahibi yapma” namusunun da kurtarılması gerekiyor. Bunun için, orta ve alt gelir grubundan seçilmiş 40-50 ak seçmen yurttaşımız için özel bir kolaylık sağlanıp TOKİ evlerinden özel bir kontenjan ayrılması; bunlara evlerinin anahtarlarının da, “Muhterem Cumhurreisimiz”in katılacağı özel bir TOKİ töreniyle verilmesi, milletimizin alışık olduğu bir AK Partimiz klasiğidir.

     En çok 6 ay sonra ise, vuran vurmuş olarak evli evine köylü köyüne dönmüş olacaktır. Ama evsiz olanlar, bıraktık ev sahibi olmayı, ev sahibi olma hayallerini bile kaybetmiş olarak daha çok tarikat-cemaat, daha çok yeşil kart yardımlarına muhtaç duruma düşürülmüş olarak…

      Bu durumda da, bıraktık ev almayı; evine süt, peynir, yumurta, domatesi, patates, soğan almakta bile zorlanan yüzde 65’imizden daha çok “şükürlü olmaları” istenecek.

      Onların, daha çok sayıda Cuma hutbesinde “şükür” vaazları dinlemesi sağlanacak.

      Bu vaazlarda onlardan, kendilerini cennette muhteşem evlerin sahibi olma hayali görmeleri istenecek. Kalplerini bozmayıp, bu dünyada fakirlikle sınananları öbür dünyada çeşmelerinden gürül gürül yağlar ballar akan yaşamın beklediği daha çok anlatılacak.

 

“BOZGUNCU” GERÇEKLERE KARŞI “YAPICI”

BİR ÖNERİ: “ŞÜKÜRLÜ” MİLLET İMAL ETME

     Buraya kadar yazdığımız gerçekler, “güllük gülistanlık olan memleketimizde kaos çıkarmaya dönük bir bozgunculuk” olarak nitelenebilir. Bazılarının böyle niteleyeceğini de duyar gibiyim. Ama bu tür hiçbir yaftalama, maalesef, ancak bir kısmını tasvir etmeye çalıştığımız somut gerçekleri ortadan kaldırmaya yetmez, yetmiyor.

      Demek ki asıl “bozgunculuk” gerçeklerde.

      Peki, bu durumda ne yapmalı?

      En önemlisi de, “milli ve yerli” bir seçeneğinin olmadığı söylenen “hükümetimiz” ne yapmalı?

      Saydığımız gerçekler “milli ve yerli hükümetimiz”in 20 yıldır izlediği ve bugün de izlemeyi sürdürdüğü programın sonuçları olduğuna göre…

      “Milli ve yerli hükümetimiz”in kendisinden başka “milli ve yerli” bir seçenek de olmadığı inancı yayıldığına göre…

      “Bu durumda en milli ve yerli çözüm” diyorum kendi kendime ve devam ediyorum: “Milli ve yerli hükümetimizin kendisine, şükretmeyi bilen yeni bir millet bulmasıdır. Bulamıyorsa da imal etmesidir.”

       “İmal etme”de ilk akla gelecek olan yolun, mevcut millet içinden “bozguncu” ve “şükürsüz” olanları seçip yurttaşlıktan atarak; kalanlardan ve özellikle Suriye’nin vatansever yönetiminin katil, İsrail’in dost olduğu ile “ensar-muhacir” inancına sahip olanlardan, “yapıcı”, “şükredici”, “sabırlı”, tarikat ve cemaat mensubu “yeni bir millet” yaratmak olduğu söylenebilir.

      Ama konu başka yaratıcılıklara da açıktır.